Yazar Arşivi

BDP’nin Amerika Ziyareti

Yayınlandı: 28 Nisan 2012 abijdan tarafından İç Politika içinde
Etiketler:, ,

Barış ve Demokrasi Partililerin Amerika gezisi basında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün açıklamalarıyla yer buldu. Amerika’nın önemli düşünce kuruluşlarından Brookings Enstitüsü’ndeki söyleşiyi görünce Kürt siyasetçilerin söyleyeceklerini birinci ağızdan dinlemek için gittim.Temsilci olarak BDP’nin eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Gülten Kışanak ve bir diğer tecrübeli politikacı Ahmet Türk vardı. Moderatör ise Brookings’in Türkiye uzmanlarından biri olan Ömer Taşpınar’dı. Yapılan konuşma tercüman aracılığıyla ardıl çeviri şeklinde dinleyicilere aktarıldı. Bu arada nispeten büyük olan salonun tamamen dolu olduğunu da belirtmekte fayda var, ilgi bir hayli yüksekti. Konuşmanın tamamının ses kaydına (hem Türkçe hem İngilizce olarak) ulaşmak mümkün.

Konuşmanın satır başlarının yer aldığı haberler de basınımızda yer aldı. Ben de aldığım notları ve söyleşi sonrası yapılan sohbeti aktaracağım. Ömer Taşpınar’ın kısa giriş konuşmasından sonra Selahattin Demirtaş Kürt sorununun güncel durumunu ele alıp BDP’nin Kürt sorununun çözümüne yönelik önerilerini sıralayan bir konuşma yaptı.Çözüme dair yol haritasını ise şöyle belirledi:

1- Her türlü çözüm şiddet dışı olmalıdır.
2- Çözüm ülkelerin sınırları tartışmaya açılmadan, sınır bütünlüğü içinde ve demokratik, sivil anayasa çerçevesinde gerçekleşmelidir. Herkes için ana dilde eğitim ve ana dili kamusal alanda kullanma hakkı verilmelidir. Her türlü farklılık anayasal güvence altına alınmalıdır.
3-İnsanlara evrensel standartlarda örgütlenme hakkı tanınmalı, Kürdistan ismini özgürce kullanmak bir sorun olmaktan çıkmalıdır.
4- Çözüm bölgesel özerklik ile mümkündür.

Demirtaş’ın özellikle bölgesel özerklik üzerinde durdu. Sadece Kürtler için değil, tüm Türkiye’yi kapsayan bir bölgesel özerklikten bahsetti -nedense federasyon lafını kullanmaktan kaçındı. Türkiye’nin büyük bir ülke olduğunu, tek merkezden idare edilmesinin demokrasiye aykırı olduğunu söyledi ve bölgesel özerkliği şöyle açıkladı: Bazı temel yetkiler hariç, merkezi hükümetin yetkilerinin yerel meclislere devredileceği,  her bölgenin 3-6 şehirden oluşacağı -Türkiye çapında 20 civarı özerk bölge olacağı-, ikinci hatta üçüncü resmi dili belirleyebileceği bir sistem. Kürt halkının %90’ının bu talepler üzerine birleştiğini iddia eden Demirtaş, hükümeti bu önerilerini gözde geçirmeye çağırdı.
Demirtaş, konuşmasının devamında Kürtlerin kimseyle bir düşmanlığının olmadığını, bölge devletlerinin Kürtleri tehdit olarak algılamaktan vazgeçmesi gerektiğini belirtti. Türkiye’nin etkili bir güç olmak istiyorsa hem içeride hem dışarıda Kürtlerle  barışması gerektiğini söyledi ve irade ortaya koyulursa bu yol haritasıyla hızlı bir şekilde ilerlenebileceğini iddia etti.

Demirtaş’ın konuşmasının ardından gelen sorular, şiddet ve BDP-PKK ilişkisi eksenindeydi -Türklerin bu konudaki hassasiyetinden, hem de konuşmada PKK’dan neredeyse hiç bahsedilmemesinden dolayı beklenebilecek bir durumdu. PKK’nın şiddet döngüsünün nasıl kırılabileceği soruldu? BDP’nin neden topyekun şiddete karşı çıkmadığı ve PKK’yı terör örgütü olarak tanımadığı da gelen sorular arasındaydı.
Demirtaş, PKK’yı terörist olarak değil silahlı bir halk hareketi olarak tanımladı, şiddeti bir çözüm yöntemi olarak görmediklerini ve topyekun reddettiklerini söyledi. PKK’yla organik bağları olmadığını ama PKK’nın bir realite olduğunu ve dikkate alınması gerektiğinden bahsetti. Ayrıca Kışanak ve Ahmet Türk, Kürt sorunuyla ilgili bazı çarpıcı rakamlara değindi ve sorunun basit bir kriminal vaka olarak görülemeyeceğine vurgu yaptılar. Kendilerinin geçmişte yaptıkları yanlışlarla yüzleşmeye hazır olduklarını ama devletin de aynını yapması gerektiğinden bahsettiler.

Toplantıyla ilgili benim düşüncelerime gelecek olursak, BDPlilerin tercüman kullanmak durumunda olmaları, verebilecekleri mesajları oldukça kısıtladı ve konuşmayı verimsizleştirdi. Tercüme kalitesi de bir hayli düşüktü. Ciddi bir siyasi partinin böylesi önemli bir ziyarete kesinlikle İngilizceye hakim siyasilerle katılması gerektiğini düşünüyorum -nitekim daha önce CHPlilerle yapılan bir söyleşide durum buydu. Söyleşi sonundaki soru-cevap bölümünde neredeyse bütün soruların aynı eksende olması da daha önemli konuların konuşulamamasına sebep oldu, örneğin yeni anayasayla ilgili bir soru neredeyse cevapsız kaldı. İnsanların BDP’yi PKK ve terör ekseninde sıkıştırmak istemesi anlaşılabilir bir durum, PKK’nın bir terör örgütü olmadığı iddiası beni de derinden rahatsız ediyor. Ancak BDPlilerden PKK’yı terör örgütü olarak tanımasını istemek ne kadar gerçekçi bunu düşünmek lazım. Demirtaş, terör tanımında “amaçsız şiddet” vurgusu yapıyor, ama Vikipedi  terörü şöyle tanımlamış: “Terör ya da terörizm, siyasal, dinsel ve/veya ekonomik hedeflere ulaşmak amacıyla sivillere; resmî, yerel ve genel yönetimlere yönelik baskı, yıldırma ve her türlü şiddet içeren yolun kullanımıdır. Terör uygulayan organize gruplara terör örgütü; terör uygulayan şahıslara ise terörist denir.”

PKK’nın sivil hedeflere olan bombalı saldırılarını ve halkın yasadığı korkuyu (örneğin 1 2 3) hatırlamak pek de zor değil, bunun adı dünyanın neresine giderseniz gidin terördür. Dolayısıyla tartışmayı buraya kilitlemenin sorunun çözümü için faydasız olduğunu düşünüyorum. Demirtaş’ın “teröre kilitlenip diğer boyutları ihmal etme” korkusu bu söyleşide bile kendini gösterdi, dolayısıyla bundan vazgeçmeye çalışmalıyız. BDPlilerin çözüm önerileri elbette tartışılır, ama çözüm için bir öneri getirmelerinin bile umutların yeniden şiddete bağlandığı şu dönemde çok önemli olduğunu düşünüyorum. Söyleşi sonrası BDPli milletvekilleriyle sohbet şansı da oldu ve anayasa ve KCK davası gibi konuları biraz daha derinlemesine konuşma fırsatı bulduk. Ahmet Türk,  yeni anayasa konusunda çok umutlu değildi, %10 barajının ve YÖK’ün kaldırılması gibi en basit demokratik adımları bile atmayan AKP’nin demokratik bir anayasa yapabileceğine inanmadığını söyledi. Ama böyle bir anayasa için ellerinden gelen her şeyi yapacaklarını ve “engel olarak gösterilme” tuzağına düşmeyeceklerini de ekledi. Hem %10 barajının hem de YÖK’ün kaldırılmasının CHP tarafından da -özellikle Kılıçdaroğlu sonrası- sıkça dile getirildiğini söylediğimde, Türk CHP’yi samimi bulmadığını, işin peşinden koşmadıklarını söyledi. Demirtaş ise KCK’nın yasadışı bir oluşum olduğunu fakat KCK davasının BDP’nin siyasi kadrolarını hapsetmek için kullanıldığını, tutuklanan 6500 kişiden ciddi bir çoğunluğunun KCK ile hiçbir alakası olmadığını, BDP ile ilgili oldukları için tutuklandığını söyledi. Bir ilçe başkanlarının “BDP binasına sık sık girdiği” için tutuklandığı örneğini verdi.

BDPli siyasetçileri basınımızdan takip etmek -en azından tarafsız bir şekilde- pek de, mümkün değil. Dolayısıyla bu toplantıya katılma fırsatını kaçırmadığıma gerçekten memnunum. Oldukça karmaşık, çözülmesi zor bir sorunla karşı karşıya olduğumuz açık, ancak benim inancım istenmesi durumunda çözümün imkansız olmadığı. Elbette pek çok fedakarlık yapılmak zorunda, herkesin istediğini elde etmesi mümkün değil. Peki sorunun çözülmesi, akacak kanın durması her şeye değmez mi?

Yayınlandı: 28 Nisan 2012 abijdan tarafından Eskiler içinde

entel dantel ne varsa

Geçtiğimiz Pazar günü oynanan maç sırasında Fenerbahçeli Emre Belözoğlu ve Trabzonsporlu Didier Zokora arasında yaşananlar, Türkiye’de aslında çok da gündeme gelmeyen bir tartışmayı alevlendirdi. Didier Zokora, Emre Belözoğlu’nun maç sırasındaki bir tartışmada kendisine “f*cking n*gger” dediğini iddia etti ve Emre Belözoğlu’nu ırkçılıkla suçladı. Maçtan hemen sonra telefonla bir televizyon programına katılan Emre Belözoğlu “Maçın içinde tansiyon yükseldiğinde birbirimze bazı sözler söyledik. O da bana çok kötü sözler söyledi; benim de ağzımdan bazı kötü sözler çıkmış olabilir. Söylemiş olduğu kelimeyi de sarfetmiş olabilirim, bunu da kabul ediyorum. Aptalca bir kelimeydi,” dedi. Fakat ertesi gün yaptığı basın toplantısında ırkçılık iddialarını reddetti ve tartışma sırasında Zokora’ya “f*cking prick” dediğini, ırkçı bir söylemde bulunmadığını belirtti.

Anlaşılan Emre Belözoğlu’nun kafası karışık. Gerçi bu, adının karıştığı ilk ırkçılık tartışması değil. İngiltere’de oynadığı dönemde, şimdiki takım arkadaşı Joseph Yobo’ya karşı ırkçı ifadeler kullandığı iddiasıyla hakkında İngiltere Futbol Federasyonu tarafından soruşturma açılmıştı; fakat iddia edilen suç kanıtlanamamıştı. Yeni…

View original post 447 kelime daha