Mesajlar Etiketlendi ‘kürtaj’

Demografi Denizinde Don Kişotçuluk

Yayınlandı: 30 Mayıs 2012 laikelit tarafından Ekonomi, İç Politika içinde
Etiketler:, ,

Şaşırdınız mı? Şaşırdıysanız şaşarım! Ne yeyip içeceğimiz, kaç çocuk doğurup, onları nasıl yetiştireceğimiz gibi konularda kıymetli tavsiyelerini her daim bizlere bahşeden Sayın Başbakanımız, elbette ki kürtaj ve sezaryen konularında da bizlerden o büyük yol gostericiliğini esirgemeyecekti. Birkaç gün önce başlayan ve hala gündemi işgal etmeye devam eden kürtaj tartışması için, Sayın Başbakan’ın gündem değiştirerek Uludere skandalını unutturma çabası diyen gafilleri acziyetleri ile baş başa bırakıp başka bir noktaya temas etmek istiyorum.

Sayın Başbakan’ın 26 Mayıs günü, partisinin kadın kolları kongresinde yaptığı konuşmasının belki de en çarpıcı kısmı “her kürtaj bir Uludere’dir” demeci idi. Fakat aynı konuşmada dikkatimi çeken başka birtakım söylemleri oldu Sayın Başbakan’ın. Dikkatle okuyalım:

Dün uluslararası, Birleşmiş Milletler’in bir toplantısında bir ifade kullandım, yine kullanıyorum. Ben sezaryenle doğuma karşı olan bir Başbakanım ve bunların planlı yapıldığından, özellikle planlı yapıldığını biliyorum. Bunun bu ülke nüfusunun artmaması için atılan adımlar olduğunu biliyorum.

Devam ediyor Sayın Başbakan:

Anne karnında bir yavruyu öldürmenin doğumdan sonra öldürmeyle ne farkı var- Soruyorum size. Bunun mücadelesini hep birlikte vermeye mecburuz. Bu milleti dünya sahnesinden silmek için sinsice bir plan olduğunu biliyoruz. Bu milletin çoğalması için asla bu oyunlara prim vermemeliyiz.

Öncelikle şunu söylemeden geçemeyeceğim ki Sayın Başbakan’ın, kadınların bedenleri üzerindeki hakları ya da nüfus kontrolü konularıyla, Türk milletinin dünya sahnesinden silinmesi arasında JRR Tolkien-vari bir muhayyile ile kurduğu bağı, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası platformlarda seslendirmesi tüm dünyaya Türkiye’nin neden yükselen bir yıldız haline geldiğini bir kez daha anlatacaktır. Sayın Başbakan’ın ve diğer devlet büyüklerinin bu performansı devam ettikçe ülkemizin dünyayı da aşıp başka galaksilerde yükselişini sürdürmesi sürpriz olmayacaktır.

Konuya dönecek olursak, Sayın Başbakan’ın söyledikleri uzun bir zaman önce okuduğum, dünyadaki demografik trendlerle ilgili bir makaleyi getirdi aklıma ( “The Demographic Future,” Nicholas Eberstadt, Foreign Affairs. Kasım/Aralık 2010). Milletimizin karşı karşıya kaldığı bu alçakça planı işaret ederek zihnimi açan Sayın Başbakan’a büyük bir minnet duydum; makaleye tekrardan bir göz atmak ve dünyada neler olup bittiğini hatırlamak istedim.

Dünyadaki demografik trendler hakkında araştırmalar yapan United Nations Population Division gibi kurumların çalışmalarına göre 1960’lardan bu yana dünyadaki doğurganlık oranı hızlı bir şekilde düşüyor. 1960’ların başında kadınlar için ortalama doğum 4.9 iken, bu sayı günümüzde 2.5 civarında. Şu anda dünya nüfusunun yarısı, doğurganlık oranının nüfus artışına yol açmayacak düzeyde seyrettiği ülkelerde yaşıyor. Bu durum kaçınılmaz olarak bu ülkelerde nüfusun düşmesine yol açacak. Üstelik bu trend gelişmiş ülkelere özgü de değil. İnanmak zor olsa da Çin’de de aynı trendi gözlemlemek mümkün.

Bir başka veriye göre dünya nüfusunun 6 milyardan 7 milyara yükselmesi 13 yıl almışken, Birleşmiş Milletler 8 milyara ulaşmanın 15 yıl, 9 milyara ulaşmanın ise 19 yıl süreceğini öngörüyor. Sonuç olarak dünya nüfusunun artış hızı gittikçe düşüyor. Bu durumun dünya genelindeki iş gücü arzını aşağı doğru çekeceği, fakat aynı zamanda, gelişen sağlık hizmetleri sonucu artan ortalama yaşam süresinin de yaşlı nüfusunu yükselteceği anlaşılıyor. Önümüzdeki onyıllarda bu demografik trendin dünyadaki ekonomik büyümeyi nasıl etkileyeceğini hep birlikte izleyip göreceğiz.

Elbette ki Türkiye de bu genel seyrin dışında değil. Birleşmiş Milletler’in tahminlerine göre, 2050 yılında Turkiye’nin nüfusu 90 milyonun biraz üstüne çıktıktan sonra yeniden düşmeye başlayacak. 2100 yılına geldiğimizde nüfusun 79 milyon civarına kadar gerileyip günümüz seviyesine inmesi bekleniyor.

Siyaset bilimci George Friedman, “Gelecek Yüz Yıl” (The Next 100 Years) adlı kitabında, dünya genelindeki bu durumun ekonomik bir zorunluluk olduğunu dile getiriyor. Yazar, tarıma dayalı ekonomilerde çok çocuk yapmanın ailelere iş gücü sağladığını, ancak gelişen teknoloji sonucu gittikçe karmaşık ve sofistike hale gelen sanayilere dayalı ekonomilerde çocuk yetiştirmenin daha masraflı hale geldiğini anlatıyor. Yani 18. yüzyıl Fransa’sında 10 çocuk tanrının bir lütfu iken, 19. yüzyılda 10 çocuk büyük bir yük, 20. yüzyılda 10 çocuk ise bir felaket anlamına geliyor. Sonuç olarak dünya kalkındıkça doğurganlık da azalıyor.

Dünya genelinde hal böyle iken, liderlere düşen, karşı konulamayacak evrensel olgulara karşı Don Kişotçuluk oynamak, bunu yaparken de farklı olana gittikçe daha da tahammülsüz olmak değil kanımca. Azalan nüfuslar karşısında yapılacak şey, varolan iş gücünden maksimum düzeyde faydalanabilmek için eğitimin yaygınlaştırılması ve kalitesinin artırılmasıdır. Eğitim, teknolojik yeniliklere açık, bilgi üreten nesiller yetiştirmek üzere dizayn edilmelidir. Bunun yanında fırsat eşitliğinin artırılması, sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi de verimliliği artıracak adımlar olarak görülebilir. Yaşı ilerlemiş insanların iş gücünde kalma sürelerini artıracak ve böylece onlardan daha uzun süre yararlanılmasını sağlayacak girişimler de bir başka çözüm olarak görülebilir.

Velhasıl, Sayın Başbakan’ın milliyetçilik sosuyla bezenmiş popülist muhafazakar söylemleri kendisini iktidarda tutmaya yetse bile, uzun vadede aslolan bilimsel gerçekler ve bu gerçekler karşısında alacağımız akılcı tutumlardır. Biz sıradan insanlar olarak kelamımızı edelim de günah bizden gitsin; ekselansları duyarsa ne ala…