Yazar Arşivi

Merhaba Komşu

Yayınlandı: 29 Ağustos 2013 makinebeyin tarafından Genel içinde
Etiketler:, , , , , , , ,

T ile S komşudur.
Güzel ama bir o kadar tehlikeli mahallede yaşayan,
En uzun bahçe duvarları ortak olan,
Lakin, yıllarca hiç selamlaşmayan iki komşu…

Gel zaman, git zaman,
İnsanın komşusuyla arasında sorun mu olur?
Diye düşünmüş olacaklar ki,
Diyalog başlatmak için çeşitli fırsatlar ararlar,
Arayan bulur misali,
Zamanla birbirlerini tanıma durumları olur…

Sonra birbirlerini davet ederler,
Yemekler yerler, fotoğraflar çekilirler.
Diğer komşulara nispet yapar derecede,
İyi ilişkiler oluştururlar hatta.
Bu ziyaretler neticesinde;
Birlikte ticaret yapmaya karar verirler,
Sorunlu mahallenin güvenliğine dair fikir birliğine varırlar…

Herşey harikadır,
Taa ki yıllar sonra başlayan S’nin iç sorunlarına kadar.
Başka mahallede yaşayan; A, İ ve F bu olayı duydukları gibi,
Tam olarak sevip sevmediklerine bile karar veremedikleri,
T’yi kendi yanlarına çekme sohbetlerine alırlar…

T biraz düşünür,
Biraz daha düşünür,
Büyük abilerimiz yeterince düşünmüş olacaklar ki diye düşünerekten,
S zaten benim hiç dostum olmadı ki! der…

Hatta T, S ailesinden bazılarına,
İstediğiniz zaman gelip bende kalabilirsiniz,
Bizim lokmamızdan yiyebilirsiniz,
Antrenmanlarınızı bizim bahçede yapabilirsiniz,
Ayrıca, bizden ve mahalleden size destek olmak isteyenleri de
Evinize götürmeniz faydalı olur der…

T açıklama üstüne açıklama yapar:
“S yakında mahalleyi terkediyor, son ayları, haftaları, saatleri” diye.
Yalnız S’in uzun süre bu niyette olmadığı belli olur.
Bu süreçte, bazı komşular S bizim kontrolümüze geçmeli derken,
Bazısı S’ye desteklerini açıklarlar…

Bütün bunlar olurken,
A, İ ve F ellerini avuşturup,
Karşı kaldırımda olup biteni beklerken,
“Biz hiç kendimizi yormayalım, bu komşular zaten S’yi zamanla yorar,
S yorulduğu zaman da biz gidip evini yağmalarız” diye düşünürler…

Diğer mahallenin takvimine göre zamanı gelen S,
Evin kontrolünü bırakmak zorunda bırakılır,
A, İ, F evi yağmalarken, T de sadece kapıda onlara güvenlik yapar.
Yağma bitip, herkes evi terkettiğinde,
Evinin önünde olup biteni sadece izleyen S evine geri döner…

Bir de bakar ki, eski evinden eser yok.
Çıkıp kapının önüne,
Oturup merdivenlere,
Yaşadıklarını düşünürken,
A,İ,F çoktan mahallelerine dönmüşlerdir bile…

Çaresizce etrafa bakan S, sadece komşusu T’yi görür.
Pişmanlık içinde olup bitene şaşıran T:
“Böyle olacağını nerden bilebilirdim komşu” bakışını verirken,
S komşusunun duvarına yanaşıp şöyle sorar:
“Yine kaldık mı başbaşa…?”

Ve sen, bu hikaye burada biter mi zannedersin?

Önümüzdeki onlarca yıllın hikayesi daha yeni başlar…

Görsel

Siz Sevgisizler…

Yayınlandı: 28 Haziran 2013 makinebeyin tarafından Eskiler içinde
Etiketler:, ,

Öldürenler,
Sakat bırakanlar,
Dövenler,
Bombalara boğanlar,
Mermi yağdıranlar,
Coplayanlar,
Sürükleyenler,
Kimyasallara boğanlar,
Emirleri verenler,
Tutuklayanlar,
Tehdit edenler,
Aşağılayanlar,
Siz Sevgisizler…

Utancınız o kadar BÜYÜK ki,
Sizleri çoktan aştı…

Hatta bu yüzdendir; utanamayışınız,
… kahraman oluşunuz,
… destan yazışınız,
… büyük oyunu bozuşunuz…

Utancınız o kadar büyük ki,
Ve tekrar ediyorum, o kadar büyük ki,
Sizleri çoktan aştı,
Beni bile sardı.

Çünkü sizin utanmayaşınız, benim utanma sebebim oldu.

Çünkü;
Gözler kapalı.
Ağızlar kapalı.
Kulaklar kapalı.
Ve yürekler kaldırmaz;
Yüreğiniz kapalı…

Ben Utanıyorum…
Çünkü;
Sade ve sadece bir insan olarak geldiğim bu dünyada,
Sadece ÖZGÜR ve ADİL yaşamak istediğim bu sınırlı yılların,
Bir saniyesini bile böyle bir mücadeleye harcamaya…

Evet ben UTANIYORUM,
Her akşam evden çıkarken, evin anahtarını almamaktan,
Annemin sabahlara kadar beni kapılarda beklemesinden,
Polisi görünce yolumu çevirmekten,
Gaz bombalarınızı tatmaktan,
Gazın etkilerini azaltmayı öğrenmekten,
Bez paçavralarını gaz maskesi olarak kullanmaktan,
Şehrin orta yerinde baret, gözlük, maske takmaktan,
Bütün gün haberleri takip etmekten,
Acaba bugün Siyasiler ne diyecekler diye düşünmekten,
85 yaşındaki Anneannemin beni sorup ağlamasından,
Uykusuz kalmaktan,
İşyerinde yorgun gözüküyorsunu duymaktan,
Yurtdışındaki arkadaşlarımın nasıl olduğumu sormasından,
Bir kaldırım köşesinde sabahlamaktan,
Kaçılabilecek ara sokaklar keşfetmekten,
Hayatımda ilk defa hayatta kalma motivasyonuyla koşmaktan,
İçimdeki doluluğu paylaşmanın yolunu aramaktan…
Ve daha yüzlercesinden.

Ben utanıyorum.
Kendi adıma değil sadece.
Sizin adınıza da utanıyorum.

Öldürenler,
Sakat bırakanlar,
Dövenler,
Bombalara boğanlar,
Mermi yağdıranlar,
Coplayanlar,
Sürükleyenler,
Kimyasallara boğanlar,
Emirleri verenler,
Tutuklayanlar,
Tehdit edenler,
Aşağılayanlar,

Siz Sevgisizler… UTANIN!

Görsel

Sen Oradasın…

Yayınlandı: 12 Haziran 2013 makinebeyin tarafından İç Politika içinde
Etiketler:, , , , , , ,

Kim ne derse desin,

Ne yazarsa yazsın,

Nasıl görmezden gelirim diye düşünürse düşünsün,

Nereden başlarsa başlasın,

Sen oradasın…

 

Haftalar öncesine kadar hiç bilmediğin biber gazını artık her gün ciğerlerine çeksen de,

Polislerin meydan dayağından geçsen de,

Eşinin yanında dövülsen de,

Evine gaz bombası atsalar da,

Biber gazını oda spreyi gibi bollukla sıksalar da,

Gözaltında cinsel istismara maruz kalsan da,

Vatandaşı olduğun ülkenin polisi sana pusu kursa da,

”Bir kaşık suda boğmayı biliriz” deseler de,

Ara sokaklarda bilendirilmiş kişiler seni bıçaklasalar da,

”Dişlerini sıkıp evde bekleyenler” var deseler de,

Arkasına saklandığın kapıyı kırmaya çalışsalar da,

Sen oradasın…

 

Engelli vatandaşa su sıksalar da,

Kafanın orta yerinden vursalar da,

Plastik mermileriyle gözünü çıkarsalar da,

Seni direk hedef alıp tetiği çekseler de,

Ayakların yerden kesilene kadar su sıksalar da,

Ve hatta otobüs durağındakilere rastgele ıslatsalar da,

Elini ayağını kırsalar da,

Gazdan kaçarken onlarca kişi üzerine basa basa geçse de,

Nefes alamayacakmış gibi dakikalarca kıvransan da,

Gazı yediğinizde kaçtığın binanın önünde çıkmanı bekleseler de,

Hatta sen şehrin merkezinde kıvranırken penguen belgesellerini gösterseler de,

Sen oradasın….

 

Parka girmeyeceğiz deyip girseler de,

Çadırları yaksalar da,

Kütüphaneyi yıksalar da,

Yeni fidanlarını ezseler de,

Yemekhaneni bozsalar da,

Paranın geçmediği, bugüne kadar gördüğün en özgür sistemi yıksalar da,

Seni hiç anlamasalar da,

Veya sadece anlamamazlığa verseler de,

Sen oradasın…

 

Özgürlüklere kısıtlama yok deyip, ifade özgürlüğü sağlamasalar da,

Toplanma ve protesto hakkına sadece onlar karar verse de,

Düşüncelerin ve hayat tarzın onunkine benzemediğinde korkutulsan da,

Bedelini ödemekle tehtid edilsen de,

Seni ”marjinal, çapulcu, üç-beş kişi, radikal” olarak nitelendirse de,

Avukatları adliyelerden yaka paça çıkarsalar da,

İşini, okulunu bırakıp parka gelen doktorların insanları tedavi edişini görmezden gelseler de,

Sen oradasın…

 

Kendi tiyatrolarını canlı yayınlarda oynasalar da,

Bütün olayları yayınlayan kanallara cezalar kesseler de,

Yalanları söylerken hiç tereddüt etmeseler de,

Sayamayacağın kadar çok konuda ”hayır öyle demedim böyle dedim” deseler de,

Dindar insanların duygularını son zerresine kadar sömürseler de,

Kirli emellerine ibadethaneleri bulandırsalar da,

Etrafındaki insanların bir tanesini dinlemese de,

Kendi partisinde yeterince cesaretli milletvekilleri çıkıp ”yeter” demese de,

Sen oradasın…

 

Havaalanlarına adam taşısalar da,

Karşılama törenine gelmeyenleri belediyeden kovmakla tehtid etseler de,

Ülkesine lider olamamışken, dünya lideri diye ansalar da,

Bu karşılamaya sadece erkekler olarak gitseler de,

Belediyenin otobüslerini destekçilerine sonuna kadar sunsalar da,

Sana vapur, metrobüs yokken, kendilerine gece 4’lere kadar metroları çalıştırsalar da,

Gelenlere yüzlerce bayrak hazır bekletseler de,

Devletin olanaklarını bu mitingleri düzenlemek için kullansalar da,

Oysa Gezi’ci birçok öğrencinin son harçlıklarını yol parası yaptığını bilmeseler de,

Sen oradasın…

 

Hak aramanı terör faaliyeti olarak görüyorsa da,

Yeni köprünün adını özellikle seçse de,

Vatandaşın devletten değil, devletin vatandaştan korkması gerektiğini umursamasa da,

Vatan sevgini sorgulasalar da,

Sen oradasın…

 

Şimdi rahat ol,

Kendinden emin ol,

Ve bil ki;

Er ya da geç

Tarihin altında kalacağı kesin olanlar,

Tarihi altüst edeceklerden korkarlar…

İşte bu yüzden,

Söylemekten korkma,

Ben de buradayım!

 

 

DİREN GEZİ…

Görsel

Mağlubiyet Üzerine

Yayınlandı: 09 Haziran 2013 makinebeyin tarafından Eskiler içinde
Etiketler:, ,

Futbolun kıyısından köşesinden yaşamış biri olarak;
Milli takımımızı hakkında bir iki kelam etmek bize de düşer.

Öncelikle milli takımın oyuncuları hangi ruhla, 
Nasıl bir motivasyonla sahaya çıkıyorlar anlamış değilim.
Hoca nasıl bir taktikle, hangi dizilimle oynatıyor, 
Onu da pek iyi kavrayamadım.
Kim nerede, ne yapmaya çalışıyor, o da muallak.

Hasbelkader bulacağımız bir golün peşinde, 90 dakika boyunca, yine aynı kaderin yardımıyla gol yemeden, direklerimize ve kalecimize güvenerek, 
Sinirlerimize ve düşme hevesimize hakim olamadan,
Şutu deneyelim, kaleye varırsa gol olabilir umuduyla,
Plansız, yöntemsiz, iyi yaptığımız herhangi bir sistemden mahrum,

10 yıl önceki başarısıyla avunmaya çalışan,
2 takımı Avrupa’da büyük başarılara imza atarken,
80 milyonuz, dünyayı fethederiz cesareti arasında,
20 tanecik uyumlu adamı çıkaramayan,
10 tane 1. sınıf stadyumu olmayan,
Çocukların yüzde 99’unun hala asfalt zemin üzerinde, sokak aralarında,
Hatta 10 dakikalık tenefüs arasında, sınıfta 5 dakika içersinde yaptığı kağıt topla oynadığı,
2020 Olimpiyatlarına aday, ama futboldan başka sporun önemsenmediği bu güzel ülkenin, bu güzel insanlarıyız. 

Üzülüyorum. 
Üzülüyorsun. 
Üzülüyoruz.

Peki ne zaman değişecek
Bize yakışmayan günlerimiz?

”Önümüzdeki maçlara bakıyoruz artık…”
dedi az önce futbolcularımız.

Görsel

Güvercinler…

Yayınlandı: 20 Ocak 2013 makinebeyin tarafından Genel içinde

2007’nin,
Ocak ayının,
19’unda,
Saat 14:56 civarı,
Yağmurlu bir İstanbul gününde,
Şişli Halaskargazi Caddesi üzerinde…

Ölmenin nefes almak kadar normal karşılandığı bu güzel topraklarda,
Bu toprakları en az senin kadar seven bir gazeteci, bir düşünür, bir yazar, bir baba ve bir eş… veya sadece bir insan…
Sözde vatansever deli-kanlı bir ‘çocuk’ tarafından,
Arkadan vurulmuştu…

Yere düştü birşey hissetmeye vakti bile kalmadan.
Veda edemeden Rakel’ine.
Evlatları Delal’e, Arat’a ve Sera’ya…

Zor bir hayatı olmuştu yetimhanede,
Hatta, boyca büyümeye devam ederken,
Zihnen büyümüştü bile.
Gözü de yoktu parada, malda, şöhrette…
Sade,
Ve sadece düşünce adamıydı.
Düşüncelerini al, kalanı çırılçıplak olacak kadar.
Hem belli değil miydi;
Üstüne örtülen kağıtlardan taşmış ayakkabısının altındaki delikten…

Biliyorsunuz, bir günde olmadı herşey.
Yıl 2002’ydi,
Urfa’da düzenlenen bir konferansta yaptığı konuşmada “Türk olmadığını… Türkiyeli ve Ermeni olduğunu” söylediği için “Türklüğü aşağılamak” suçlamasıyla yargılandı.
Yetmedi.
Yıl 2004’tü.
”Hrant’ın hırlayışı, Ermeni’ye bak!” başlıkları heryerdeydi!
Çünkü yine konuşmuştu…

Ve neticede yapılan son duruşmada;
“Yazının eleştiri amacıyla yapılan ‘düşünce açıklaması’ niteliğinde olmadığına, aşağılayıcı ve incitici nitelikte olduğuna” karar verilerek 6 ay hapse mahkum edilmişti.
Ama Yüce Yargı, duruşmalardaki iyi hali sebebiyle, verdiği 6 aylık cezayı ertelemişti…
Mutlu olmasını bekliyorlardı.
Hayır,
O buna müteşekkir değildi.
Çünkü sadece cezaevine girmemek,
Onun için bir lütüf değildi.

Mahkeme çıkışı bazı salyalılar;
”Ceza alırsam Türkiye’yi terkederim dedi, hadi şimdi terketsin!” diyorlardı.
Oysa bilmiyorlardı;
Onun zoruna gidenin aldığı ceza değil,
İnandığı, güvendiği ve sevdiğinin,
Onu anlamamazlığa verişiydi.
Tıpkı çok sevilen sevgilinin seni görmezden gelişi,
Ve üstüne seni aşağılaması gibi…

Şöyle diyordu kendisi;
”Türkiye’de kalıp yaşamak, hem bizim arzumuz, hem de Türkiye’de demokrasi mücadelesi veren, bize destek çıkan, binlerce tanıdık tanımadık dostumuza olan ‘saygımızın gereğiydi’.
Kalacaktık ve direnecektik…”
Ve bu savunmasını tek silahı olan düşünceleri ile yapacaktı.
Tek kalkanı ise; Samimiyetiydi.

Yüzlerce, binlerce tehtid aldı.
Kaç buralardan, git dediler…
Söyledikleri ve yazdıkları yüzünden öldürülenlere bir kişi daha eklensin istemediler…
Ama o;
”Bu ülkenin bana zarar verebileceğine inanmıyorum” dedi,
Ve gitmedi…

Tarih 19 Ocak 2007 olmuştu,
Hrant Dink,
Kaldırımda yatıyordu ve üstü hemen örtülmüştü,
Üşümesin diye değil, yalnızlığından belki de.
Hrant Dink,
O kadar kalabalığın arasında bile,
Katili belli olan kişiydi.
Bu Katil 301 ve ona eli değen herkesti.
Hrant Dink,
Kafasına iki kurşun sıkılmasi suretiyle suikasta kurban giden gazeteciydi.
Hrant Dink,
Bedeninin üstü örtülen ama düşünce özgürlüğü mücadelesinin üstü örtülemeyendi.
Bilmiyorlardı;
2006’da Fransa’da geçen Ermeni tasarısına senin karşı çıktığını, aksine inandığın halde ”soykırım yoktur” diyeceğini.
Çünkü senin deyiminle;
Fikirlere devlet karışamazdı!
Düşüncelerine ve neyi söyleyip neyi söyleyemeyeceğine bir tek senin karar verebilirdin.

”Kendi fikirlerini ötekine düşmanlığın üzerine temellendiren her kişi için düşman şarttır. Düşman olmadımı krize girer” demiştin…
O zamanın talihsiz düşmanı sendin ya,
Bugün Suriye,
Haftaya Iran,
Sonra ise ben…
Bu işler sırayla.

Vatan Haini olduğunu söylediler, tıpkı Nazım Hikmet gibi.
Sizden daha çok bu toprakları sevdiklerini iddia ettiler.
Ama ortada bir gerçek vardı;
Sizden daha çok savaşıp, daha iyi öldürüyorlardı…
Bırakmadılar ki vatandaşlığını sonuna kadar hisset.
Dediler ya; ya sev, ya terket…!
Ülkesini en çok sevenin,
Onun daha iyi olması için mücadele etmek olduğunu anlayamadılar.
Ya da anlamak istemediler.

Bilmiyorlardı ki;
Atalarının bu topraklarda yaşamış olduklarını.
Belki de çoğumuzunkinden daha uzun süre…
Senin de benim gibi, bizim gibi.
Buralı olduğunu…

Yoksa garibinize mi gitti?

O delikanlı ile polisler gururlu şekilde Türkiye Cumhuriyeti bayrağı önünde fotoğraf çektirirlerken, ona yemek ısmarlarken, kral gibi davranırlarken ve bu pozları tüm Türkiye görürken…

Bizlerin daha çok garibine gitti…

10 Ocakta yazdığın ‘son’ yazında şöyle demiştin;
”Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim,
Ama biliyorum ki;
Bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.
Güvercinler kentin ta içlerinde,
İnsan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.
Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce…”
Evet artık özgürdün,
Hem de o kadar ki; aynı anda milyonlarca insanın zihninde olabilecek kadar…

Cenaze günü, sevgili eşin Rakel Dink de şöyle dedi;
“Bir bebekten, katil yaratan karanlığı sorgulamadan…
hiçbir şey yapılamaz dostlarım…”
Sevgili Rakel Dink,
Sen ne kadar insan sevgisiyle dolusun ki;
Kocanı öldürenin bile aslında bir insan olduğunu, tıpkı herkes gibi bir zamanlar onun da saf bir bebek olduğunu unutmuyorsun…
Tabiki de senin kaybını, hayat arkadaşını, canını geri getiremeyiz.
Ama şunu da bilmeni isteriz;
O karanlık hepimizi dahi alsa,
Vazgeçmeyiz.
Vazgeçemeyiz.
Çünkü insan olmak;
Düşünmektir.
Sorgulamaktır.
Ve Konuşmaktır…
Bunların olmadığı yeri terketmek yerine,
Kalbimizdeki kafeslerde güvercinler besleriz…

Ve inan bana;
Elbet bir gün bizler de özgürce uçarız…

Görsel
Görsel
Görsel

Kardeslik Nedir?

Yayınlandı: 03 Ocak 2013 makinebeyin tarafından Eskiler içinde
Etiketler:
Çiko ve Miko,
İki kardeştiler.

Aynı karında varolmuş,
Aynı anne ve babaya minnettar.

Miko, Çikodan önce yürümüş,
Malum, Miko 1 yaşındayken, Çiko henüz doğmuş.

Sonra aynı kıyafetleri giyinmişler,
Ee tabi Miko Çikodan daha iri olana kadar.

Aynı okula gitmişler.
Aynı zille sınıfa girmişler.

Aynı anda büyümüşler,
Birlikte sünnet olmuşlar,
Aynı topun peşinde koşmuşlar.

Birbiriyle kavga etmişler,
Birbirleri için kavga etmişler.

Aynı sınava girmişler,
Ama birbirlerinden kopya çekmemişler.

Çiko siyaset adamı olmak istemiş,
Miko pilot olmak istemiş.

Yani pek benzer de değiller.

Bazen, aynı yalanı söylemişler,
Ama çoğu zaman, aynı doğrunun arkasından yürümüşler.

Ve ne olursa olsun hep bilmişler ki;
Onlara dünyada en çok benzeyenin aslında birbirleri olduklarını.

Şimdi 25 yılı düşünüyorum.
Kardeşlik nedir soruyorum kendime.

Ve henüz bilmiyorum…Görsel

Yeni Yılınız Kutlu Olsun

Yayınlandı: 01 Ocak 2013 makinebeyin tarafından Genel içinde
Etiketler:, , , , , ,

Bir yeni yıla daha girdik,
en olumlu dileklerimizle hem de.
Mutluluklar diledik,
başarılar diledik,
huzur diledik,
aşk diledik,
kardeşlik diledik,
herşeyin başında da sağlık diledik.
Malum, evrenin dilencileri oluruz her yılın bu gününde…

Kimimiz evinde,
kimimiz ailesiyle,
kimimiz akrabalarıyla,
kimimiz yemekte,
kimimiz eğlencede,
kimimiz dansta,
kimimiz sevgisiyle,
kimimiz iş arkadaşlarıyla,
kimimiz yalnız,
mesela benim abim de askerde girdi yeni yıla…

Nasıl girersen öyle geçer dediler,
ya doğruysa diye düşünüp, işimizi şansa bırakmayalım diyenler vardı hep.
Kırmızı çamaşırlar bile giyindiler usulden.
Hatta ya çıkarsa diye piyango alanlar da çoktu.
Lakin bize ve bizim ‘ya olursacı’ dostlar amortiye bile hasret…

Bugün yemekler de çeşit çeşitti,
içkiler akıp gitti,
eğlence mekanları rezervasyonsuz almadı,
sosyalleşme doruğa çıktı.
Haliyle trafik kazaları oldu,
kavgalar çıktı,
zengin ikramların fazla nimetleri çöp konteynırlarında bugünü benden çok bekleyen sokak hayvanlarına sunuldu…

Bugünü yeni bir başlangıç olarak kabul ederken çoğumuz,
ben hala dünden,
yarından,
ocak ayının sonundan,
gelecek hafta başından,
bir mevsimin son gününden farkını çözmeye çalışırım.
Belki de güneşin etrafında o kadar çok dönmüştük ki, sadece şaşkınlıktan kutluyorduk…

Olan oldu,
bir yeni yıl daha geldi,
ya da biz ona geldik emin değilim.
Hangi dileklerle,
hangi mekanda,
hangi ortamın içinde,
hangi zihin yapısıyla
ve hangi yemeklerin tokluğuyla girdiysek girelim;
yine o kazandı.
Çünkü o hepimizi kontrol eden, durduran, harekete geçiren, iyi veya kötü hissetmemizi sağlayan sistemler bütünüdür.
O kısaca kapitalizmdir.
Yeni yılın tekrar kutlu olsun!

Sevgililer gününde görüşmek üzere…

 

Görsel

Canım Abim, Bu Gece

Yayınlandı: 12 Aralık 2012 makinebeyin tarafından Genel içinde

Canım Abim,
Bugün askerdeki ilk gecen.
İlk geceler hep zordur, bilirim.
Bu gecen, sevilen birinin vefatının ilk gecesi kadar büyük olmasa da,
Giden sevgilinin sonrasındaki yalnız ilk geceye benzemese de,
Büyük mutsuzlukların sonundaki ilk gece olmasa da,
Farklı bir zordur, bilirim.
2 yıl önce tam da bugündü.
Yine 12 Aralık gecesindeydi;
Senden önce yıllarca o yatağa uzanmış askerlerin bedenlerinin şeklini almış,
İçindeki çukura seni çeken yatağa uzanışım,
Tanımadığım ama gözlemlediğim,
Aynı dili konuştuğum ama o gün konuşamadığım yüzlerce adamla o koğuşa girişim,
Mavi ama sarı lekeli çarşafa uzanışım,
Benden öncekilerin kazıdıklarına, notlarına bakarken;
Yarın acaba nasıl bir gün olacak,
Neyle karşılaşacağım,
Umarım ailem beni merak etmiyordur,
Başlamak bitirmektir,
Ve bitecek deyişim…
Bu gece biraz üşüyebilirsin,
Oralar bizim eve, senin o güzel odana benzemez.
Isı yalıtımı oralara henüz gelmemiştir,
Gelsin de istenmez, askerliktir bu, derler.
Ama gecenin ilerleyen saatlerinde ısınır içerisi,
Malum insan ısısı, dünyanın en sağlam ısıtıcılarındandır.
Hatta gece 3 gibi öyle ısınır ki,
Bu sefer de terlersin.
Ama rahat ol, birazdan yine soğuyacak.
Sonra tam derin uykuna tekrar dalmışken,
Tok bir ses duyulacak;
Koğuş kalk!
Ve bundan sonraki tüm günlerde,
Yani en azından 17 Mayıs sabahına kadar hep aynı cümleyi duyacaksın.
Şimdi acele etmen gerekir,
Çünkü 2 dakika içinde tüm tuvaletler dolacak, tüm aynalar traşlar için ayrılacak.
Bizim evde hani bazen aynanın önünde birlikte diş fırçalardık ya,
Orda bir aynanın önünde 4-5 kişi fırçalayacaksınız.
Sonra herkes birbirine soracak;
Bot nasıl bağlanır,
Palaska nasıl sıkılır,
Paçalar içeri mi… diye.
Şimdi yatak düzeltme faslı.
Hem bizim evdeki gibi de kabul etmiyorlar,
Ama hemen öğrenirsin.
Kimler öğrenmedi ki.
Dışarı çıkma vakti geldi!
Hala karanlık ve daha kötüsü soğuk.
Her sabah bu saatte kalkılır mı diyenleri de duyacaksın.
Ama eminim bu da sana zor gelmeyecek.
Sonra kahvaltıya gidilecek,
Bir masaya ilk defa bu kadar kalabalık oturacaksın,
Bir elinle çatalı tutarken, bir elini dibindeki arkadaşının sandalyesinin arkasına atacaksın,
Yoksa nasıl sığacaksın o küçücük masaya!
Yemek konusunda da büyük beklentilerinin olmadığını biliyorum,
Zaten 2 dilim kaşar, 4 tane zeytin, bir tane de reçel gelecek.
Bir yandan seviniyorum, biraz kilo fazlan vardı, vereceksin.
Sonra sizi bir alanda toparlayacaklar.
Sizden sorumlu komutan gelecek,
Size konuşma yapacak,
Ne kadarını dinlersin bilmiyorum ama
Artık emir altındasın, hem de bir süre.
Kimisine göre çok uzun süre,
Ama senden fazla askerlik yapanlara,
Ve Nazım’ın hapisteki günleri kıyaslandığında,
Mikroskobik bir zaman.
Bana göre; 60 çarpı 24 çarpı 156. Dakika.
Çok mu ?
Yarın ve ondan sonraki gece ve sabahlarda,
Bu şaşkınlığın hiç olmayacak,
Etrafı öğrenecek, insanları tanıyacaksın.
Sonra biraz daha rahatlayacaksın…
Sadece biraz sabır, biraz daha sabır.
Abim,
Bu gece oradaki ilk gecen.
Ve unutma, tüm kalbim seninle.
Çünkü sen benim kanım, canım, dostum, abimsin…
Hem senin de iznin olursa,
Ben bu gece ilk kez senin yatağında uyuyacağım,
Sen ilk defa orada uyurken.
O güzel sesini duyana, gülümseyişini görene, kokunu koklayana, sana sarılana kadar,
Sevgiyle,
Huzurla,
Sabırla,
Barışla,
Ve Mutlulukla kal…

safak

10 Dakika Savas Arası

Yayınlandı: 22 Kasım 2012 makinebeyin tarafından Genel içinde
Etiketler:, , , , ,

Savaşlarla dolu bir dünyada yaşıyoruz.
İçimizde, komşumuzda, bölgemizde, dünyanın çok ama çok fazla yerinde…

Bir insanın bir insanı öldürebildiği,
Bir insanın birçok insanı öldürebildiği,
Bir toplumun bir insanı öldürebildiği,
Bir toplumun bir toplumu öldürebildiği…
Acımasız, zalim, mutsuz ve eşitsiz bir dünyada yaşıyoruz.

Oysa ne garip bir kelimedir öldürmek.
Kelimesi bu kadar zor olanın,
Uygulaması ne zor olmalı diye düşünürken bazımız,
Kimimiz hak görür kendinde;
İşin içine ideolojiler, ekonomiler, çıkarlar, benzerlikler ve farklılıklar girince…
Çünkü hak zannedilir öldürmek, öldürmesine yardımcı olmak veya ölümlere göz yummak.

Oysa ben, askerde ilk silah tuttuğumda bile tedirgin olmuştum.
Sadece bir silahtı tuttuğum,
Hatta ‘Ne var bunda, canım sen de!’ diye düşünürüm buradan bakınca.
Kimseyi vurmamış ve hatta kimseye de doğrultmamıştım.
Malum, kimseyi öldürmek de, ölmek de istemiyordum.
Ama o metal yığını, öldürmek için yapılmıştı.
Veya korunmak için,
Ne farkeder…
Hedef aynı.Şimdi bu dünyayı düşünüyorum,
Bu yazıyı yazdığım güven dolu hayatımı düşünüyorum.
Ve üzülüyorum;
Suriye’ye, Filistin’e, İsrail’e, Cezayir’e, Afganistan’a, Kongo’ya, Irak’a, Peru’ya, Mısır’a ve hatta güzel ülkeme…

Ve bu kadar acı ortasında,
İnsan isimli canlı o kadar enterasandır ki;
Başkasının acısını ancak geçici bir süreliğine paylaşabilecek kadar zalimdir!

Mesela hepiniz bu ölümlere üzülüyorsunuz, eminim.
Ama birazdan
Bazınız favori dizisine,
Bazınız yarıda bıraktığı kitabına,
Bazınız arkadaşıyla olan sohbetine,
Bazınız dersine, projesine, ödevine… devam edecek.
Ben de uzun süredir izlemek istediğim bir filme devam edeceğim.
Mesela bazınız da hiçbirşey yapmadan sadece uyuyacak.
Çünkü bugün, yarın, ve ertesi hafta bugün de o kadar çok çalışmak zorunda kalacak ki, kendi büyük sorunları içerisinde, küçük dünyadaki ölümleri düşünemeyecek bile…
Uzun lafın kısası benim demem odur ki;
Şimdi düşünüyorum ölümleri…
Zor geliyor.
Ama ne kadar zor gelirse gelsin,
Yarın kendi hayatlarımıza döneceğiz.
Yarın olmasa da haftaya döneceğiz.
Haftaya olmasa da gelecek ay döneceğiz.
Bizim olmayan acıları hep unutacağız.
Zaten bugüne kadar da hep aynı şey olmadı mı?

Barış dolu bir dünya dileğimle bitirmek istiyordum aslında.
Ama galiba olamayacak birşey diliyorum.
İşte bu yüzden, durum ne olursa olsun sevgili dostlar,
Sade ve sadece insan olduğunuzu unutmamanız dileğimle…

Görsel

Görsel
Görsel
Görsel

Yıl 2012, Saat 15:30’du

Yayınlandı: 07 Kasım 2012 makinebeyin tarafından Eskiler içinde

Sabah 7:30’da gittiğim tapu müdürlüğünde,
Saat 15:30 olmuştu, işlerim hallolmamıştı.

Yaklaşık 20 kere “birazdan bitiyor” cümlesini duydum.
2 defa bankaya, 2 defa da belediyeye gönderildim,
Onlar da ne tesadüftür ki, tapuya geri gönderdiler.

Binaya ilk girdiğimde aslında bir terslik olduğunu farketmiştim,
Çünkü tapu müdürlüğünün bulunduğu katın yarısı ‘sosyal cafe’ isimli yerdi.
Orada bekliyordun, beklemek zorundaydın.

Sonra, kahve sohbeti yapan,
Bilgisayarda mayın tarlası oynayan,
Kendi masasını terkedip sohbetin koyuluğuna dalan,
İçeri girdiginizde kafasını dahi kaldırıp size bakmayan,
Koltuğunda uyuklayan,
Cep telefonunda sevgilisiyle iletişimini koparmadan çalışacak kadar yetenekli,
Onlarca memur gördüm.
Anladım ki;
Devletimiz ‘sınırsız hizmet’ hedefiyle çalışıyor.
Ve belli ki; Sizler vatandaşa hizmet etmek için değil,
Biz size mecbur olduğumuz için,
O gün, o saatte, o binada toplandık.

İleri devlet,
İleri teknoloji,
İleri bürokrasi,
İleri ekonomi,
İleri demokrasi
Ve daha niceleri…
Saygılarımla.

Görsel